BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS »

27 Haziran 2009 Cumartesi

Aganta Burina Burinata

Yeni bir başlangıçtır demir atıp denize açılmak. Gitmek için gittiğimiz zaman bir anlamı var bu sözcüklerin. Bu nedenle, başka bir ülke görmek, bir yerlere ulaşmak istiyorsanız, sizin sözcükleriniz olmaz "Aganta Burina Burinata". Yeni bir doğuma çağrıdır bu üç sözcük; demir almayı istemek, arkada bırakılan hiçbir şeyi bir daha görmemeyi göze alacak denli cesur, kalsam mı sorusunu akla düşürmeyecek kadar tutkulu olanların arzusudur.
Ne çok demirler atarız yaşamımızın pek çok anında. Kök salmak isteriz, yerleşmek, hayat kurmak...Köklerinden sökülmek zorunda kalanların ya da göçebelerin hayatları hayat değildir yerleşiklerin dilinde. Ne zaman, nerede öğrendiysek hayatın yerleştiğimizde kurulacağını. Çocukluğun bittiği an da budur. Düşlerin imkânsız olduğuna ikna edildiğimiz anda büyümüş sayar toplum bizi. Sonra birgün gelir, hayatlarımızın hayat olmadığı pelesenk olur dilimize. Çekip gitsek deriz, nereye olursa olsun. Kaçımız cesaret edebilir buna? Sözde kaçışlar yaratmaya çalışırız, tatile çıkarız, ev değiştiririz. İnsan, kendisini geride bırakmayı göze almıyorsa, demir almış sayılır mı? Kendi benliğimiz de bir başka demirdir sürekli daha derine saldığımız. Kendimiz dediğimiz ya da sandığımız şeyin kurallarından, en basit deyişle, "Bu bana yakışmaz" demekten vazgeçemiyorsak, derinlerdeki bir demir toprağa hâlâ bağlı demektir; bu demirin zincirlerinin uzunluğu kadardır hareket yeteneğimiz.
Açık denizlerin albenisi burada olmalı. Sonsuz olmadığını bildiğimiz halde sonsuza kadar uzandığını hissederiz denizin. Bu sonsuzluk hissiyle büyüler bizi deniz. Hayatlarımızda sonsuz olasılığın bizi beklediğini anladığımız nadir anlar, gözümüzü denizle gökyüzünün birleştiği ufka diktiğimiz anlardır. Böyle anlarda denize açılmayı aklımıza getirmesek de, yenilendiğimizi hissetmemizi mümkün kılan denizin bize vaat ettiği sonsuz olasılıktır. Bu sonsuz olasılığın içinde karşımıza çıkacak olanın hangisi olduğunu kestiremeyiz. Kestirmek, bilmek de istemeyiz zaten. Fark da yoktur aralarında...Gitmeyi düşündüğümüz yerden çok uzaklara bizi sürükleyecek akıntılarla, mavi bir salıncakta sessizce salınmamızın farkı yoktur. Aynı sonsuzluğun bize sunacağı iki olasılıktır bunlar sadece. "İlla fırtınalarla boğuşmak istiyorum" ya da "Ben sütliman denizlerde huzur bulacağım" diyenlerin sözcükleri değil "Aganta Burina Burinata"...Denizden gelecek olana, denizin getireceğine, bir derviş kabullenişiyle "amenna" diyebiliyorsak, demir alıp açıldığımızda yenilenmeyi, yeniden doğmayı umabiliriz.
Hep söylenegelir denizin getirdiği bilinmezlikler. Kara insanları bu yüzden, ısrarla denizin güvenilmezliğinden dem vururlar. Oysa, bilinmezliklerin bilinire dönüşmesi bu üç sözcükle başlamıştır :"Aganta Burina Burinata"yla...Demir alıp da yola düştüğümüz an, artık bilinmez bir şey değildir deniz. Bizim de bir parçası olduğumuzu duyarız bu mavi sonsuzluğun. Artık "denizde" değil "deniziz"dir. Bir Zen üstadının dediği gibi; okçu ancak kendini unutup ok olduğunda vurabilir hedefi. Bilinmezlikler de ancak böyle bir bütünleşmeyi kabul ettiğimizde bilinebilir hale gelir. Böylesi bir bütünleşmeye çağrıdır "Aganta Burina Burinata"... Bu andan sonra denizi keşfederken kendimizi, kendimizi keşfederken denizin bir yönünü keşfederiz...